Eleştirinin,
insan ilişkileriyle şekillenmesine yabancı değiliz aslında. Eleştirmensinizdir,
kendinizi belli bir konumda görüyorsunuzdur ve iddia sahibisinizdir. Kendi
arkadaşınızın kitabını, kendi kuşağınızı, kendi çevrenizi göklere çıkarmanız an
meselesidir. Ama nesnellik denen çuvalı üzerinize elbise diye giymeye
kalktığınız anda, üstelik bu giysinin üzerinizde olmasını vurguluyorsanız, o
zaman çevrenizle ne kadar “mesafe” bıraktığınız edebiyat ortamı denilen alana
dahil olur, tartışmaya açılır. Birisi çıkıp, ben bir masa kurdum ve bu masadan
sesleniyorum dediği andan itibaren, eleştiri, bize o masaya tekme atma hakkını
verir. Üstelik masada iki eleştirmen varsa. Hakan Şarkdemir ve Hayriye Ünal’dan
bahsediyorum. Hece dergisinin 261.
sayısında gerçekleşen bir konuşmadan. Konuşmanın katılımcıları arasında genç
yazarlar da var. Çeşitli sorular Hakan Şarkdemir’in “Poetik Hikem” adlı kitabı dolayısıyla yazara yönlendiriliyor. Yer
yer tek taraflı gerçekleşen konuşmayı, içinde bulunduğumuzu düşündüğümüz edebi
kamu adına sorunsallaştıralım.
Bir
şairin çıkıp, kendi kuşağının iyi yazarlarını övmesi ya da kendi şiir
anlayışından uzun uzun bahsetmesi değil konumuz. Konumuz, yazarın, tüm bunları
söylerken kendisini nasıl bir konuma yerleştirdiği ve kendi çelişkileri. Eleştirinin
azlığından her seferinde yakınmayı geçtim, bu tür söyleşilerin doğuracağı
düşünme pratiklerinin verimlerini arıyorum. Daha önce Hakan Şarkdemir’in
yaptığı parodileri de incelemiş birisi olarak, buna fazlasıyla hakkım var.
Şarkdemir,
bahse konu olan söyleşide, konuşması boyunca sürekli genç kuşak, genç kuşak
deyip bu kuşakla ilgili tespitler yapmaya çalışıyor. Ne kadar güzel bir niyet.
Fakat siz, bahsettiğiniz kuşağın çıkardığı dergileri sıralayıp, şu şu şu
dergilerden umudum var, buralardan bir şeyler çıkabilir diyorsanız, o zaman
sorarlar. Bu kuşağın çıkardığı en özgün dergilerden biri olan Hacı Şair
dergisini, Japonya dergisini okuduğunuz halde neden hiç bahsetmiyorsunuz? Bu
dergilerin ortaya koyduğu şiirleri ve eleştiri düzlemini hiçe sayarak, görmeyerek,
üzerine beton dökerek, bir sonraki sayfada Yasakmeyve dergisinin çıkardığı bir
eke dahil olmadığınızdan şikayet ediyorsunuz?
Söyleşi
boyunca Şarkdemir’in ismini andığı dergilerden birisi Assolist dergisi.
Şarkdemir’in bu dergide bulduğu parodilere diyecek bir şeyimiz yok. Kalkıp
neden bu takımı alkışlıyorsun diyemeyiz. Ama siz bir önceki sayfada etrafınıza
topladığınız üç beş gence “bence sizin de tutmanız gereken yol abi, baba
üzerinden çizilmiş bir yol olmamalı” diyeceksiniz. Ardından Ahmet Güntan’ın bu
dergiye yaptığı aleni bir abiliği görmezden gelip, bu dergiye alkış
tutacaksınız. Üstelik Karagöz adlı dergiyi çıkarırken şiirlerini yayımladığınız
şairlere de abilik yapıp yapmadığınız soru işaretiyken. Assolist dergisi
bağlamında konuşursak, Şarkdemir’in bu dergide şairlere yapılan aleni
küfürleri, parodi olarak okuyup okumayacağını da kendisinden duymak isterdim.
Şarkdemir’in bu dergiyi göklere çıkarışındaki motivasyonu, aynı dergide İsmail
Kılıçarslan’a edilen küfürler karşısında neden devreye girmiyor acaba? Orada
edilen küfürlerin onda biri kendi arkadaş çevresine yapılsaydı, acaba bu tür
çıkışları gerçekleştirebilir miydi?
Başka
bir yerde şöyle diyor, ki konuşmanın burası ipin koptuğu yer. Hayali bir
kürsüde kendisini otorite zanneden birinin, aşağıda kalan dinleyicilere karşı
iktidar arzusu içeren konuşmasına tanıklık ediyoruz. Nerede görülmüş böyle bir
masa, iktidar, otorite? Siz kendinizi buranın sahipleri mi zannediyorsunuz?
Seçilmiş insanlar, seçilmiş otoriteler misiniz?
“Mesela
Ahmet Güntan şiirden anlamıyor diyorsa bir adam için, o şiirden anlamıyordur.
Osman Özbahçe, Hayriye Ünal, Serkan Işın, Hakan Arslanbenzer anlamıyor diyorsa
-değil mi- anlamıyordur.”
Burada
bahsi geçen yazarları değil, Şarkdemir’in fazlasıyla çelişkili ve otoriter
düşüncelerini inceliyorum. Bu nedir? Ben anlamakta zorluk çekiyorum. Rakı
masasında verilen ödüller gibi bir masa mı bu? Yani bahsettiği isimler bir
masaya otursalar, bir ülkede şiir yazan herkese icazet mi dağıtacaklar? Bu
isimlerin dışında kalanlara da burada gizli bir “siz şiirden anlamıyorsunuz”
söylemi yok mu? Başka bir masa Şarkdemir’e “Sen şiirden anlamıyorsun” dediğinde
yazar acaba hangi adalet anlayışına başvuracak? Tarih, zaman, eş dost, parodi,
Türkiye Yazarlar Birliği’nde bir konuşma, başka bir röportajında yok sayılma
söylemleri, hangisi?
Söyleşiye
dahil olan Hayriye Ünal’ın bir yerde sorduğu, Şarkdemir’in de çok sevdiği
“abisiz” bir ortam olan, Dünyadan Çıkış Yolları dergisi hakkında, soruyu başka
bir zemine kaydırmasını da anlamış değilim. Ünal’ın şiirdeki ve eleştirideki
adalet arayışına, Şarkdemir malesef fazlasıyla kaçak bir yanıt verip konuyu
değiştirmiş. Dergide yer yer sözü geçen 2010 kuşağı tartışılmaya başlandığı
anda, bunun en önemli ve en nitelikli merkezlerinden biri Dünyadan Çıkış
Yolları’dır. Ne yapsaydık? Sizin bu çarpık adalet anlayışınızla yan yana mı
olsaydık? Sizin otoritenizi tanımıyoruz. Kabul etmiyoruz. Siz hayatınız boyunca
bizim yazdığımız şeylere karşı gözünüzü kapatıp, uyduruk ikinci el malzemelerle
devam edin. Sizin şiir ahlakı ile en ufak bir ilişkiniz yok. Sizin,
kuşağınızdaki arkadaşlarınızın otorite ile ilişkisine dair en ufak bir cümleniz
oldu mu bugüne kadar? Etrafınıza üç kişiyi alınca kendinizi şeyh zannetmeyin.
Sizin (?) kendinizi edebiyat tarihinde konumlandırmaya çalıştığınız “sipariş
edilmiş” bir alan var. Bu alana istediğiniz kadar harç taşıyın bir barakanız
dahi yok. Üst üste koymaya çalıştığınız bütün tuğlalar en ufak bir esintiyle
dağılıyor. Çamurun içindesiniz. O çamurun içinden bize İsmet Özel pazarlayıp
durmayın. İsmet Özel’in durduğu yer ile sizin durduğunuzu zannettiğiniz yer
arasında cennet ve cehennem farkından daha büyük bir fark var.
Şarkdemir,
hepimizin gözünün içine bakarak bize şunu söylesin, bir dergide aleni bir
şekilde kendisine küfür edilseydi, o dergideki şiir verimlerini söz konusu
edebilir miydi? Biz, eleştiriye şiire emek harcayacağız, bütün imkanlarımızı
sonuna kadar zorlayacağız, adamın biri çıkıp ana avrat küfür etmek dışında
hiçbir şey üretemeyen bir dergiyi göklere çıkaracak? Dergi çıkaranlar,
eleştirmenler, şairler şimdi konuşmayacaksanız ne zaman konuşacaksınız? Size
küfür edilince mi? Bütün bunlar ortadayken, hala bu tarz, etrafına adam
toplamaya çalışan insanlardan bir söz beklemek, genç arkadaşlarımız adına utanç
verici bir ahlaksızlık değil de nedir?