Ocak
2023’te “Ses İçin Şiir” kitabının önsözüne şu cümleyi yazmış Davut Yücel:
“Çünkü okuyamadığımız bu şeydir artık şiir.” Buradaki okuyamamak derken kast
ettiği şey, kendi şiirlerinin de zemini. Yani şiirin, bize sadece ses ile
değil, görüntülerle, imajlarla, duraksamalarla, lekelerle de aktığının diğer
bir ifadesi. Peki kitabın ismindeki “ses” ne o zaman? Bir ironi mi yoksa başka
bir sesi mi aramamız gerekiyor?
Kitapta şöyle bir kurulum yapılmış: Hollandalı Cees J Hamelink’e ait The People’s Communication Charter (Halk İletişim Sözleşmesi) isimli metin, parçalarına ayrılarak Avusturyalı şair Gerhard Rühm’ün um zwölf uhr ist es sommer isimli kitabındaki şiirlerin Almancalarının altına yapıştırılmış. Her sayfada bir şiir ve altında akan bir metin. Almanca şiirler, deneysel şiirin farklı bir türü olan ve somut şiir diye nitelendirilen bir yapısal kurulumun örnekleri. Yücel’in deyimi ile bu bir kolaj. Şu noktaya geliyoruz: Şiir artık bu kolajın içinden görmemiz gereken bir ruh. Seslendirmemiz gerekmiyor. Onu görerek algılamamız, okuyabildiğimiz yerlerdeki çağrışımları takip etmemiz gerek.
Kitabı
daha iyi yorumlamak için, somut şiirin dünyadaki ve Türkiye’deki en önemli
temsilcilerinden sayılan Yüksel Pazarkaya’nın Somut Şiir kitabının
2017’deki sonsözüne odaklanmak istiyorum. Pazarkaya, bu kitabında hem somut
şiir örnekleri veriyor hem de bu şiirin dünyadaki çıkışının analizini
“içeriden” bir şair olarak yapıyor. Stuttgart Okulu diye anılan ve Max Bence
tarafından temsil edilen somut şiir şu düzlemde bir poetika öneriyor:
"söz konusu poesie, öğelerinin, diyelim sözcüklerin ne semantik, ne de estetik anlamlarını alışılmış dümdüz ya da dilbilgisel sözdizimi kontekstiyle oluşturur, ama görsel ve düzeysel bağıntıları (konnexe) yansıtır. sözcüklerin bilinçteki art arda dizimi değildir bu tür poesie'nin temel yapısal ilkesi, ama algıdaki birliktelikleridir. söz ilk bakışta anlam taşıyıcısı eğilimiyle kullanılmaz, ancak en azından bunun yanı sıra malzemesel bir biçimleme öğesi olarak da kullanılır, ama anlamın ve biçimin birbirini karşılıklı koşullandırması ve ifade etmesiyle. Dilin estetik hallerini analitik ve sentetik olanaklarından bağımlı olarak ifade etmek için, elbette hece, ses, morfem ya da harflere parçalanmış olarak da görünebilir sözcüklerin, bu dilsel öğelerin bütün maddesel boyutlarının aynı zamanda kullanımı yoluyla semantik ve estetik işlevlerin eşzamanlılığı konur. bu anlamda ancak somut şiir – konkrete poesie - ilkesi, dilin maddesel zenginliğini ortaya çıkarır. İmlerden oluşan, iletilebilir, yani emisyona, algıya / persepsiyona ve kavrayışa apprsepsiyona tabidir, dolayısıyla somut şiirin - konkrete poesie - oluşturduğu, özel bir imdokusu için tipik olabilecek bir iletişim şemasına tabidir. somut şiir - konkrete poesie - kavramını genişletirsek, somut metinler - konkrete texte - tipografik ve görsel bağıntılarn sonucu, çoğun plakatif / afişsel metinlerin oldukça fazla yakınına gelir, demek, estetik iletişim şemaları isteyerek reklam-teknik şemaya uyar. böylece somut metinler çoğun reklam metinlerine benzer; merkezi/ ana im, çoğunlukla bir sözcük, polemik ya da beyancı bir işlev üstlenir. somut şiir – konkrete poesie - eğlendirmez. cazibe olanağına sahiptir, cazibeyse, yoğunluğun/ konsantre olmanın bir biçimidir, bu aynı ölçüde hem maddenin algılanmasına, hem de anlamın kavranmasına uzanan bir yoğunlaşmadır.
buna uygun olarak somut şiir - konkrete poesie - dilleri ayırmaz, tersine birleştirir, karıştırır. demek, somut şiirin ilk kez gerçek bir uluslararası şiir hareketi oluşturması, onun dilsel yönseminde yatmaktadır. güney ve kuzey amerika'da, almanya, fransa, italya, ingiltere, portekiz, danimarka, isveç, isviçre, çekoslovakya ve japonya'da bugün somut şiir – konkrete poesie - vardır ve tanınmış yazarlar da bu deneysel yazım tavrından geniş biçimde yararlanmaktadırlar.
stuttgart'taki bir serginin kataloğu olarak basılan bu ufak seçki, bu uluslararası yazın hareketinin belirgin bir görünümünü ortaya koymayı deniyor.
Japon yazarları, tipografik güçlükler yüzünden, bu baskıda dikkate alınmadılar. m. b." (1965)
Ses İçin Şiir de bu
uluslararası yönü vurgularmışçasına Hollandalı bir kuramcı ile Avusturyalı bir
şairin “işlerini” Türkçe zeminde sunuyor. Cümlelerin sayfa üzerinde akışına,
Almanca yazılmış somut şiirlerin görsel algısı eşlik ediyor. Ve kitap bir sesi
arıyor.
İşitsel Şiir
Yücel’in şiirlerini alıntıladığı
şair Gerhard Rühm, Erhan Altan ile yaptığı bir söyleşide bu ifadeyi kullanıyor:
“Her zaman için beni, sadece dille bir şey anlatmak değil dil içinden bir şey
geliştirmek ilgilendirdi. Bunun nihai sonucu tabii ki katıksız bir işitsel şiir
oldu.”
Almanca şiirlere biraz “göz”
attığımızda bazı kelimelerin şiirler içerisinde tekrar ettiğini ve birbirleri
ile uyumlu sesler çıkardıklarını fark edebiliyoruz. Rühm’ün işitsellik dediği
şey bu. Fakat Türkçede biz, bu kitaptaki sesleri duymuyoruz. Görseller, bizi kitabın
kapağında olduğu gibi, sessizce izliyor. Dolayısıyla görsel algımız, semantik
bir anlam verememe içinde, çaresizce sayfanın alt tarafındaki Türkçe cümlelere
kayıyor.
Klasik şiir algımız, üç algı ile aynı anda hareket etmek durumunda: görsel algı, semantik algı ve işitsel algı. Fakat bu kitapta kulağımızın duymadığı ve zihnimizin algılamadığı sayfalar çoğunlukta. O yüzden zihnimizi, bir şiir kitabına teslim eder gibi bu kitaba teslim edemiyoruz. Bir duraksama ve kesinti her sayfada bizimle birlikte. Ve tereddüt, acaba Almancalarına daha dikkatli bakmalı mıyım? Türkçe alıntılanan metnin, somut şiirlerle ne gibi bir ilgisi var?
Sayfaları hızla hareket
ettirdiğimizde bir şeyleri yanlış okuduğumuz hissine de kapılıyoruz. Bazı
yerlerde, Türkçe ifadeleri de okuyamıyoruz. Tam bir yabancılaşma ile karşı
karşıya kaldığımız anlar oluyor. Sanki okuyabilseydik yabancı olmayacakmışız
gibi! Türkçe ifadelere de bir müdahale söz konusu, bu ifadeler yazı ile
oluşturulmamış. Yazıların görüntüleri ile oluşturulmuş. Dolayısıyla onları da
okuyup okumama arasında seçim yapabiliriz. Sadece bakmamız da isteniyor
olabilir. Sanki yazı ile oluşturulsaydı bir görüntü olmayacakmış gibi!
Kolaj- şiir ile gerilim geliştirdiğimiz anlar oluyor. Ses çıkaramıyoruz adeta. Çok iyi bir kurulum bu. O yüzden “Ses İçin”. Daha doğrusu şiirin alışkın olduğumuz bir türde sesi değil, “karanlık bir yerde”ki sesi aramamızı isteyen bir deney.